İçeriğe geç

Bosna Şehidlerini Ziyaret ve Marsmira Yürüyüşü (1)

Geçtiğimiz yıl kurban bayramından sonra balkanlara giden Bahattin Yıldız Ağabeyimizi yolculuğundan döner dönmez Fatih’te karşılamıştım. Sıkıca sarılmıştık. Buradan Gençlik Kültür Merkezi’ne geçecektik. ‘’Hadi abi arabayla gidelim’’ demiştim. Oda; ‘’ Ne arabası Ensar! Yürüyelim’’ demişti. Yürürken bu sene Bosna’da Srebrenica katliamını anmak için düzenlenen 110 km’lik Marsmira yürüyüşünden bahsetmişti. Orada sadece Bosna’da yaşayan sekiz Türkiyeli Müslüman ile karşılaştığını, önümüzdeki sene daha kalabalık ve organize bir grupla gidilmesi gerektiğini aktarmıştı bana.

Gençlik Kültür Merkezi’ne geçtiğimizde bizimle birlikte dernek yöneticisi tüm kardeşlerimiz Bahattin abiyi bekliyordu. Çaylar demlenmiş muhabbet koyu bir hale gelmişti. Bahattin abi söze girdi tekrar; ‘’Arkadaşlar seneye Bosna’da ki yürüyüşe hep birlikte katılmalıyız. Oradaki insanlara hediyeler götürmeliyiz. Çok az tekbir çekiliyor güçlü bir grupla gidersek tekbirleri çoğaltabiliriz. Mutlaka hazırlıklara şimdiden başlanmalı. Bir uçak bile kiralanabilir.’’ Demişti.

Bizde heyecanla bu organizasyona katılmak için hazırlıklara başlamıştık. Ne var ki Bahattin abimiz Afganistan’da düşen uçakta şehit oldu. Hepimiz yıkılmıştık. Ama düşündük ki artık onun bize aktardıkları bizim üzerimize bir yükümlülüktü,vasiyetti. O saatten sonra sanki Bahattin abide bizimle yürüyüşe katılacakmış gibi hazırlanmaya başladık. İlk önce uçakta 50 kişilik bir yer ayırtarak çalışmalara başladık. Sonrasında gelebilecek arkadaşlarımızı bu organizasyondan haberdar ettik. Fakat uçak kazasından sonra yaşanan Mavi Marmara katliamı ile bu organizasyon biraz gölgede kaldı. Biz gidebilecek tüm arkadaşlarla ve gençlerle görüşüp onlara bu yürüyüşün zorluklarını ve amacını anlattık. Sonuç olarak 7 Temmuz 2010 tarihinde yola çıktığımızda 35 kişilik koca bir grup olmuştuk.

İçimizde Bahattin abimizin sevgili oğlu Mustafa Zahid’de vardı. 2 kardeşimizde 500 km’lik bisikletli parkura katılmak için bizimle birlikteydi. 7 Temmuz günü saat 12:30 da içimizde bir buruklukla İstanbul’dan havalandık. Bahattin abi sanki bizi Bosna’da karşılayacaktı.

Bosna’ya indiğimizde hava alanında kısa da olsa bir gerginlik yaşadık. Bosna Havalimanında Sırp polislerde görev yapıyor. Bunlardan bir tanesi bize zorluk çıkarmaya çalıştı. ‘’Neden geldiniz? Kimsiniz?’’ gibi sorularla ortamı gerdi. Fakat burada bulunan birkaç görevli bize yardımcı oldu ve sorunsuz bir şekilde Bosna’ya giriş yaptık.

Bizi burada birkaç Türkiyeli dostumuz karşıladı. Yazımın en başlarında bize yardımcı olan tüm dostlarımızı özellikle Murat ve Eser’e çok teşekkür ediyorum. Özellikle Eser kardeşim Marsmira yürüyüşü esnasında bize çok yardımcı oldu. O olması bazı problemleri çözmekte bir hayli zorlanırdık.

Ayrıca konakladığımız Avrupa Milli Görüş’e bağlı öğrenci yurdunun tüm çalışanları ve orada kalan öğrenci kardeşlerimize, yurt sorumlusu Adem kardeşimize çok teşekkür ediyorum. Gerçekten bize çok sıcak ve içten davrandılar.

Hepsi geçtiğimiz yıl Bahattin abiden çok etkilenmiş. Bahattin abinin arkadaşları geliyor denince seferber olmuşlar. Geçtiğimiz sene sözleştikleri Bahattin Yıldız’ın ebedi aleme göçüşü onları da derinden yaralamış.

Biraz dinlendikten sonra Şehidimiz Selami Yurdan’ı ve diğer şehitlerimizi ziyarete gitmeye karar veriyoruz. Çantalarımızı bırakıp Travnik’e doğru yola çıkıyoruz. Yol üzerinde bulunan tüm şehitlerimize uğramayı planlıyoruz.

Bosna çok verimli topraklara sahip. Her yer su ve her çeşit meyve, sebze yetişiyor. Yol boyunca bize rehberlik yapan Abdulhamit kardeş bize bilgiler veriyor.

Bosna’da savaşan yabancı mücahitlerin çoğu ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlar. Dayton antlaşması ülkede bulunan yabancı mücahitlerin Bosna topraklarından çıkarılmasını veya teslim edilmesini öngörüyormuş. O dönemde Aliya İzzetbegoviç ‘’o insanlar bizim için bu topraklara can verdi, kan verdi. Ben Müslüman kardeşlerimi ortada bırakmam’’ diyerek bir gecede tespit edebildiği tüm mücahitleri Bosna vatandaşlığına geçirmiş. Savaş öncesi Bosna İslam’dan bir haberken, Savaş zamanı ülkeye gelen bilinçli Müslümanlar bu ülkede bir çok değişime sebep olmuşlar. Lakin şu anki mevcut yönetim bu Müslümanları sınır dışı etmiş.6 kişiyi de Amerika’ya teslim ederek Guantanamo’ya gitmesini sağlamış. Halk tepkisellik noktasında çok zayıf. Protesto kültürü hiç yok. Halkım alım gücü ise bir hayli düşük.

Sokaklarda Tesettürlü bayanlara rastlamak çok zor. Genelde Avrupa kültüründen etkileşim çok fazla. Bunun yanı sıra halk İslami noktada gayretli. Hiç ummadığınız tipte genç kızlar ve erkekler namazlarını hiç aksatmıyorlar. Yürüyüşümüz esnasında bir çok bu tip olaya rastladık. Bir hayli açık bayanların yürürken zikir yaptıklarını gördüğümüzde şaşırmadık değil.

Bosna’nın geleceği çok muallâk. Ülke üçe bölünmüş durumda. Sırplar, Boşnak Müslümanlar ve Hırvatlar. Boşnaklar nüfus olarak diğerlerinden fazla olmasına rağmen eşit haklara sahipler. Ülkede siyasi açıdan tam bir kaos var. Hiçbir olumlu adım atılamıyor. Alınacak kararlarda bu üç tarafı temsil eden vekillerden sadece bir tanesi bile ret oyu kullansa o kanun çıkartılamıyor. Bürokrasi felce uğramış durumda. Ülkeye yönelik silah ambargosu halen devam ediyor. Fakat Sırpları destekleyen Sırbistan, Hırvatları destekleyen Hırvatistan varken bölgede Boşnak halkı zor günler bekliyor.

Ülkede yaşayan 3 etnik grupta kendilerine sunulan Avrupa Birliği üyeliği vaadine umut bağlamış durumda. Bu sevda ile insanlar bir çok noktada pasifize edilmiş. Öyle ki ailesini katleden insanlarla aynı apartmanda ya da yan yana evlerde yaşamaya bile katlanır hale gelmişler.

Fakat halkın bilinçli kesimi ile konuştuğunuzda hepsi aynı şeyi söylüyor; ‘’Savaş bitmedi! Sadece Ateşkes yaptık.’’

İlk durağımız 3 saatlik bir yolculuktan sonra Zenitza yakınlarındaki Arnavuti köyü oluyor.

Bu köy genelde Türkiye’den gelen mücahitlerin barınma yeri olmuş. Köy girişinde bulunan şehitler çeşmesinde susuzluğumuzu gidererek hem Boşnak hem de Türkiyeli şehitlerimize dua ediyoruz.

Çeşmede yazan isimleri okuduğumuzda Ali İzzet Bayoğlu, Burçin Şerafettin Çalışkan,Ahmet Pınar Zafer isimleri göze çarpıyor.

Hemen şehitlerimizin kabirlerine doğru yöneliyoruz. Dört tarafı tepelerle çevrili sanki cennet gibi bir ovada yatıyorlar. Burada Osmanlı zamanında kalma mezarlarda bulunuyor. Tüm grup kabirlerin başına oturuyoruz. Yanımızdaki ev sahibi kardeşimiz bize Aliya İzzetbegoviç’in bu kabristanı ziyaret ederek kuran okuduğu, ve ağlayarak dua ettiğini aktarıyor. Mahmut kardeşimiz Yasin suresini okurken bizler bulunduğumuz ortamın maneviyatıyla dalıp gidiyoruz. Şehitlerin huzurunda rabbimize dualarımızı ve göz yaşlarımızı sunuyoruz. Orada bir kez daha anlıyoruz vaad edilen ölümsüzlüğü. Allah’ı unutmayan, Allah için can veren yiğitler onlarca, yüzlerce yıl sonrada olsa unutulmuyor. Binlerce kilometreden hiç tanımadıkları kardeşleri onları ziyarete geliyor, başlarında dua ediyor, mezarlarını düzenliyor. İşte rahmet bu olsa gerek.

Buradan zorda olsa ayrılmak zorundayız. Zira hava kararmak üzere. Selami Yurdan ve Renda Tosuner’in kabrini ziyarete gitmeliyiz. Hava yavaş yavaş kararıyor. Bizde hava kararmak üzereyken Travnik’e varıyoruz. Travnik şehitliğine girdiğimizde mezarların hepsinin Bosnalılar tarafından düzenlenmiş olduğunu görüyoruz. Mezar taşları yenilenmiş. Bizde Karanlıkta Renda Tosuner’in kabrini arıyoruz. Fakat hava çok karardığından bulamıyoruz. Orada duamızı edip Selami Yurdan’ın kabrine doğru ilerliyoruz.

Hava iyice kararmış akşam namazı vakti çıkmak üzere. Grubumuzdaki bazı kardeşlerimiz direk namaza gitmeyi tercih ediyorlar. Ben ise dayanamıyorum ve direk Selami Yurdan’ın kabrini aramaya koyuluyorum. Kabristanı bulduğumda yaşadığım duyguları burada ifade edebileceğim bir kelime bulamıyorum. Bir selam verip namaz kılmaya cami’ye geçiyorum. Yolculuk boyunca tüm namazlarımızı cemaatle kılma kararımızı burada devam ettiriyoruz.

Namaz sonrasında topluca Selami Yurdan’ın yeni düzenlenmiş kabrinin başına geçiyor, yanımızda getirdiğimiz Kelime-i tevhid bayraklarını (Türkiye de bazı beyinsiz çok okumuş az anlamış prof.lara göre provokatör bayrağı) mezarının iki baş uçuna dikiyoruz. Yanımızda getirdiğimiz selamlarımızı şehidimize teker teker ilettikten sonra Saraybosna’ya doğru yola çıkıyoruz.

Devam Edecek…

Tarih:Köşe Yazıları

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın