İçeriğe geç

Bosna Şehidlerini Ziyaret ve Marsmira Yürüyüşü (2)

Selami Yurdan’ı Allaha emanet ettikten sonra gece geç saatlerde Saraybosna’ya varıyoruz. Saraybosna Osmanlı mimarisinin öne çıktığı düzenli bir şehir. Fakat şehrin ahengini batılılaşma emareleri bozuyor. Osmanlı mimarisi içerisinde yürürken bir bakıyorsunuz ki şehir düzeni tamamen değişmiş ve batı tarzı binalar çevrenizi sarmış. Saat geç olduğundan namazlarımızı kılıp yatıyoruz. Sabah namazı vakti girdiğinde Serkan kardeşimin başına dikiliyor ve onu kaldırıyorum. Tabi tüm odaları dolaşarak kardeşlerimizi kaldırıyoruz.Serkan profesyonel fotoğrafçı olduğundan bizim grubumuzda en iyi fotoğraf çeken, en dikkatli, üyesi.Yolculuk esnasında bir çok fark edemediğimiz kareyi bize aktarıyor. Hep birlikte en üst kattaki mescide sabah namazımızı eda ediyoruz. Daha sonrasında kahvaltımızı edip Mostar’a doğru yola koyuluyoruz.

Mostar’a gitmeden önce Hırvat bölgesinde bulunan Osmanlı kalesini ve köyünü ziyaret ediyoruz. Köye gelmeden bir cami dikkatimizi çekiyor. Bu caminin adı ‘’İnat Camii’’.Hırvatlar dört kez bu camiyi top atışlarıyla yıkmış. Fakat Müslümanlar inatla camiyi yeniden inşa etmişler.

Kale çok stratejik bir bölgeye kurulmuş ve Hırvat bölgesinin ortasına saplanmış bir hançer adeta. Hırvatlar bu bölgede bir türlü hakimiyet kuramamışlar. Savaş esnasında Müslümanlar bölgeyi kontrol altında tutmuşlar. Kale sarp bir arazinin en tepesine kurulduğundan ele geçirilmesi ise bir hayli zor. Kalenin alt tarafında patikada her çeşit meyve satan kadınlara ve çocuklara rastlıyoruz. Anlıyoruz ki bu coğrafyanın topraklarında her türlü meyve yetişiyor. Hatta Türkiye’de yetişmeyen bir çok meyve burada mevcut. Kaleyi gezip kalenin altında bulunan 700 yıllık mescide girip mescit namazı kılıyoruz. Sonrasında Mostar’a doğru yol almaya devam ediyoruz.

Mostar köprüsünün altından akan nehrin kaynağına uğruyoruz. Burası inanılmaz bir yer. Çok yüksek bir dağın altından çıkıyor su. Suyun tam üstünde ise Valagay tekkesi tüm ihtişamı ile duruyor. Perşembe akşamları burada kadiri zikri yapıldığını öğreniyoruz. Fakat bir tekkeden ziyade ticaret haneye çevrildiğini görmek bizi üzüyor.

Mostar girişine geldiğimizde bizi kurşunlanmış ve bombalanmış binalar karşılıyor. Bir çoğu halen boş. Sorduğumuzda burada boş olan binalarda ki ailelerin tümünün katledildiğini öğreniyoruz. Bu Bosna’da tüm boş evlerin hikayesiyle aynı. Avrupanın göbeğinde 350 bin insan katledilmiş bu savaşta. Sırplar ve Hırvatlar bu topraklardan Müslümanları silmek için çok uğraşmışlar. Şehrin girişine geldiğimizde bölgenin en yüksek tepesine savaş zamanında Hırvatlar tarafından kocaman bir Haçın dikildiğini görüyoruz. Bu haçın hikayesi ise gayet manidar. Haç dikildikten sonra Hırvatların lideri Aliya İzzetbogoviç’i arıyor ve pencereden baktığında ne gördüğünü soruyor. Aliya’nın cevabı ise çok anlamlı oluyor; ‘’O haçı dünyanın en yüksek tepesine de dikseniz bizim ay ve yıldızımızdan daha yükseğe dikemezsiniz.’’

Hemen otobüsten inip Mostar şehitliğini ziyaret ediyoruz. Sonrasında şehirde gezinmeye, tarihi Mostar köprüsüne doğru ilerliyoruz. Mostar şehri turistlik bir şehir adeta. Yabancı sayısı çok fazla. Köprünün bir tarafında Hırvatlar yaşarken bir tarafında ise Müslümanlar bulunuyor. Alışveriş yapacak kardeşlerimizi Müslümanların olduğu taraftan alışveriş yapmaları konusunda uyarıyoruz. Sonrasında sancaktar Recep Ağabeyimizin Mostar’dan atlayışını keyifle seyrediyoruz.

Mostar köprüsünün yanında Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılan bir mescid var. Bu mescit şimdilerde müze olarak kullanılıyor. Aliya savaş zamanında bu müzeyi kapatmış ve Mostar’ı savunan askerler için burayı mescit olarak düzenletmiş. İçeri girdiğimizde minber halen yerinde duruyordu. Kapısında el sanatlarıyla uğraşan bir Bosnalı müslümanla uzunca sohbet ediyoruz. Bize Mavi Marmara hakkında sorular soruyor. Bizde kendisini grubumuzda bulunan iki Mavi Marmara gazisiyle tanıştırıyoruz.

Biraz Mostar’da gezdikten sonra Saraybosna’ ya geri dönüyoruz. Akşam namazlarını topluca merkezde bulunan bir camide kıldıktan sonra Aliya’nın kabrini ziyaret ediyor ve Kuran okuyoruz.

Akşam ise bizi Aliya’nın silah arkadaşları Miladi Müslümani’de (Müslüman Gençler Teşkilatı) bekliyordu. Miladi Müslümani başkanı Ethem Baksic ve Şerif Patkoviç ile uzunca bir sohbete dalıyoruz.

Şerif Patkoviç izleyen kardeşlerimiz bilir Aliya orduya tekbir getirdiğinde yanında olan genç komutandır. O zamanlar 7. Müslüman Taburu komutanlığını yapmış. Türkiye ’li şehitlerin bir çoğu onun taburunda görev almışlar. Şehidimiz İlhan Atlı ise Patkoviç’in en yakın arkadaşlarındanmış. Bize onunla anılarını anlattı. Anlatırken hüzünlendi. Hepimiz duygulu anlar yaşadık.

Patkoviç inanılmaz bilinçli bir Müslüman. Siyaseti ve genel durumları çok iyi analiz edebilen, genç dinamik ve ahlaklı birisi. Bizi şaşırtan ve bir hayli de mahcup eden bir soru ile ters köşeye yatırıyor;

Şöyle diyordu Patkoviç;

‘’Allah razı olsun buraya gelip şehitlerimizi ziyaret ettiniz. Peki ailelerini hiç sordunuz mu?’’

Beynimden vurulmuşa dönüyorum bu soruyu duyunca. Böylesine düşünceli bir şahsiyetle karşılaşmak beni çok mutlu ediyor diğer yandan. Bende kendisine Türkiye’de yaptığımız Şehadet Takvimi projesinden bahsediyorum. Bu takvimden elde edilen gelirle şehit ailelerine yardım edildiğini kendisine ilettiğimde çok seviniyor. Bosna için yapabileceğimiz bir şey varsa yapmaya hazır olduğumuzu kendisine iletiyoruz. Patkoviç’e Aliya’yı sorduğumuzda aldığımız yanıt ise bir hayli hüzünlü oluyor… ‘’O benim babamdı. Babasız kaldım!’’

Patkoviç bize Bosna’nın genel durumunu özetliyor. Bize savaşın henüz bitmediğini, yarın sabah uyandıklarında kendilerini büyük bir savaşın içinde bulabileceklerinden bahsediyor. Sonrasında yabancı mücahidlerin Bosna’ya faydalarından, Aliya’nın onları yüz üstü bırakmamak için verdiği mücadeleden.

7. Müslüman Tugayının hiçbir cephede yenilmediğini özellikle vurguluyor. Bunu en imanlı askerlerin kendi taburunda olmasına bağlıyor Patkoviç. Sonrasında ilginç bir anekdot aktarıyor bize;

‘’Ben ve askerlerim Bosna Hersek’in on vilayetinden yedisini ele geçirmiştik. Sonrasında ABD devreye girdi ve Aliya’yı arayarak ilerlemeyi durdurmasını istedi. Aliya bana buna rağmen devam et dedi. Aradan 6 saat geçmişti. Biz biraz daha ilerlemiştik. Bu sefer ikinci ikaz geldi. ‘’Uçaklar havalandı. Durmazsanız sizi vuracağız’’ Aliya bize o zaman dur emri verdi. Biz mecbur kaldığımız için bizim için aleyhte de görünse antlaşma yapmak zorunda kaldık. Ama bu antlaşma sadece ateşkestir.’’

Patkoviçe ve Baksiç’e yanımızda getirdiğimiz hediyelerimizi veriyoruz. Sonrasında Bosna şehidimiz Selami Yurdan için yazılan Marşı hep birlikte okuyoruz. Saat epeyi ilerlediğinden kendisiyle vedalaşıp, sıkıca sarılıp başka bir zaman buluşmak üzere ayrılıyoruz.

Gece saat 03:00 da Marsmira yürüyüşüne katılmak için çantalarımızı hazırlayıp yola çıkıyoruz.

Bu yürüyüşte yaşadıklarımızı bir dahaki yazımızda paylaşacağız inşallah..

Devam Edecek…

Tarih:Köşe Yazıları

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın