İçeriğe geç

HALEP SÜRGÜNÜ İZLENİMLERİM

Geçtiğimiz günlerde İHH’nın organize ettiği  ‘’Halep’e Yol Açın” konvoyuyla birlikte Halepli kardeşlerimiz için yollardaydık. Yollarda insanımızın Halep duyarlılığını, bizlere olan muhabbetini görmenizi isterdim. Eğer görseydiniz, Anadolu halkının Halep’i Antep’ten ayrı tutmadığını anlardınız. İnsanlar ceplerindeki paraları, hazırladıkları eşyaları bizlere verip Halepli kardeşlerine gönderdiler. En önemlisi ise selamlarını ve dualarını bizlere emanet edip Halep’e ulaştırma yükünü omuzlarımıza bıraktılar.

Halep için 20.000 insanın Cilvegözü sınır kapısına dayandığı saatlerde bizler İHH ekibi ile birlikte Suriye’nin İdlib kentinde tahliye görüşmelerini takip ediyorduk. En başta şunu söylemem gerek: İHH, başkanından şoförüne bütün kadrosuyla oradaydı. Hassaten İHH İnsani Yardım Vakfı’nın Suriye çalışmalarını koordine eden Erhan Yemelek ve ekibi, gece gündüz demeden kardeşlerimizi kurtarmak için yoğun bir görüşme trafiğinin içerisindeydi.  Bölgede en kritik noktalara bu ekip gitti. Kardeşlerimizin sağ salim Halep’ten çıkarılması için birçok kez canlarını tehlikeye atarak en önemli ve en riskli noktalarda bulundular. Allah hepsinden razı olsun.

Halep’ten çıkacak olan kardeşlerimizin durumları hepimizi endişelendiriyordu. Çünkü karşımızda hiçbir insani değeri gözetmeyen, insan hakları ve evrensel hukuku hiçe sayan gruplar vardı. İran ve Rusya güdümündeki bu gruplar birçok kez bu görüşmeleri ve tahliye sürecini baltalamak için girişimlerde bulundular. 400 kişiyi esir alıp birçok kişiyi infaz ettiler. Buna rağmen, bıçak sırtında geçen görüşmeler sonucu kardeşlerimiz yeniden kısmi de olsa özgürlüklerine kavuştular.  Görüşmelerde dikkatimi çeken bir diğer husus da şuydu; Karşımızdaki muhataplar Suriyeli değildi, müzakereler İranlı ve Rus askeri yetkililerle yürütülmekteydi. Bitmiş tükenmiş bir cesetten başka vasfı bulunmayan Esed rejiminin arkasına gizlenmişti bu iki devlet! Orada çoluk çocuk demeden katleden bu caniler, defalarca anlaşmayı bozdular.  Fakat hem Suriyeli muhaliflerin, hem süreci muhalifler adına yürüten sahadaki temsilcilerin soğukkanlı tutumu Halep’ten 50.000’i aşkın insanın kurtarılmasına vesile oldu.

Halep’ten gelen ilk kafilelerle karşılaştığım anda insanlığımdan utandım. İlk gelen kafilede 2000 kadın ve çocuk bulunuyordu. İnsanları tahliye etmeden 12 ila 14 saat bekleten İranlı ve Rus yetkililer, bombalayarak katledemedikleri insanların soğuktan ve açlıktan perişan olmasına neden oldular. Gelen çocukların, bebeklerin üzerlerinde ne mont, ne de ayaklarında düzgün bir ayakkabı vardı. Tir tir titreyerek indiler otobüslerden. İki aydır düzgünce su ile temas edememiş vücutları ve elleri simsiyah insanlar gördüm. Halep’ten çıktıkları için üzgün ve bitkindiler. Kimyasal silah saldırılarından dolayı felç olmuş bebekleri ve çocukları gördüğümde tarifi imkansız duygular yaşadım. Acı ve öfke aynı anda damarlarımda dolaşıyordu. Düşünün çocuğunuz kullanılan yasaklı bombalardan dolayı felç olmuş ve siz o hengâmede günlerce hastane ve doktor görmeden beklemişsiniz… Çaresizce çocuğunuzun kollarınızda soluk soluğa bir acıyla yaşamasını izliyorsunuz.  Yanımıza gelen bir anne bizden yardım istedi. Çocuğuna ne olduğunu bile bilmiyordu. Hemen yanımızdaki AID’in doktor ekibi, çocuğa müdahale edip Türkiye’ye sevk edilmesi için girişimleri başlattı.

Otobüsten inerken yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldığı için üzülen, ağlayan birçok insan gördüm. Bu insanları teskin eden iki zümre vardı. Birincisi çocuklar…  ‘’Ağlama anne, baba… Büyüyünce Halep’i geri alacağım” diyen kahraman çocuklar…

İkincisi Halep’i terk etmek zorunda oldukları için zaten mahcup olan mücahitler… Yaşlı insanlara sarılıp ‘’Üzülmeyin… Yakında Halep’e yeniden döneceğiz, sizleri evlerinize geri götüreceğiz” diyerek teskin ediyorlardı.

Halep’ten çıkmak zorunda kalan herkes üzgündü. Bir çocuk gördüm otobüsten indi bizim yanımızdaki yüksek basamağa çıktı ve defalarca ‘’Elhamdulillahi Rabbilalemin” dedi. Bir an göz göze geldik. Bana güldü ve selamlaştık. Bende kendisine ‘’Ehlen ve Sehlen” ( Hoş geldin) dedim ve sarıldım… Tarifi imkansız duygulardı yaşadıklarımız gerçekten… Bizim Türkiye’den geldiğimizi gördüklerinde yanımıza gelip sarılanların, elindeki yiyeceklerden ikram edenlerin, dua edenlerin inanın sayısını unuttum.

O hengamede ansızın yurtsuz kalmış Halepli kadınlar gördüm… Gözlerindeki hırstan ve öfkeden ibaret alevler bir anlamda yetiştirecekleri çocuklara miras kalacaktı. Eğer tahliye sırasında onlara ilişen olursa diye ellerinde taşıdıkları bombaları ve vücutlarına bağladıkları patlayıcı dolu kemerleriyle ümmetin iffetini yüklenmişlerdi …  Olur da Şiiler anlaşmayı yeniden bozarsa, esir olurlarsa namuslarına helal gelmesin diye tedbirlerini almışlardı. Allah onlara bu travmayı yaşatan herkesi; hepimizi affetsin…

Halep’ten çıkan mücahitler… Üzerleri sırılsıklam… Çoğu hastalanmış. Üzerlerinde yağmurluk yok, mont yok! Bir mücahit yanımdaki kardeşe geldi ve yağmurluk istedi.  Elbisesini gösterdi ve tepeden tırnağa ıslanmıştı. Ona hemen bir yağmurluk verildi. Haftalardır bu şartlarda direniyordu bu insanlar.  Düşünün koskocaman İslam ümmeti sırtına kendisini soğuktan koruyacak bir mont dahi ulaştırmadığı mücahitlerin sırtına bir de Halep’i yüklemişti. Nasıl dayansın bu gençler? Mücahitlerin  sırtına eli yüzü düzgün bir mont bile verememiş ümmet onlardan ne kadar da çok şey bekledi. Halep’ten çıkanların hali bana gösterdi ki savaşan insanların ihtiyaçları her zaman öncelenmeli.

Tarihi bir olaydır ‘’Halep Sürgünü”.  Sürgün diyorum; çünkü tarih ileride bu olayı ‘’Halep Sürgünü” olarak yazacaktır. İnsanlık tarihinin yüz karası olaylarından biri de tarihe böyle geçecek.  Bu sürgünün faillerini ise tarih, İran ve Rusya olarak yazacak! Daha anlatacağım çok şey var. Bazıları hepimizin canını sıkacak cinsten.  Şimdilik yazmayacağım. Bu sürece katkısı olan, dua eden tüm kardeşlerimizden Allah razı olsun…  İnşallah kısa zaman içinde yeniden Halep’in özgürleştiği günleri görmeyi Allah bizlere nasip eder.
10.01.2017

Tarih:Köşe Yazıları

Bu yazı yorumlara kapalı.